Kırklareli
Kırklareli, eski ismi Kırk Kilise (Yunanca: Σαράντα Εκκλησιές Saranta Eklesies; Bulgarca: Лозенград Lozengrad), Kırklareli ilinin merkezi olan şehirdir.
Kırklareli tarih boyunca konumu itibarıyla birçok antik yerleşim merkezine sahip bir ildir. Buzul çağı sonlarında uzunca bir süre sular altında kaldığı anlaşılan Kırklareli ve civarında insana dair ilk maddî belgeler neolitik dönem özelliklerini vermektedir. Daha sonra bilinen ilk yerleşik kabilelerden ismini alan Trakya, Kırklareli de dahil olmak üzere Roma dönemi ortalarına kadar kısmen veya tamamen bağımsızlıklarını küçük birer krallık veya prenslik olarak devam ettirebilmişlerdir.
Bir geçiş bölgesi olması nedeniyle Roma ve Bizans dönemlerinde pek çok istilalara uğrayan Kırklareli ilk defa I. Murat zamanında 1363 yılında Osmanlıların eline geçmiştir. Bu tarihten itibaren uzunca bir barış süreci yaşayan Kırklareli Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sıralarında Bulgar ve Yunan işgaline maruz kalarak büyük eziyet ve sıkıntılar yaşadıktan sonra 10 Kasım 1922’de nihai özgürlüğüne kavuşmuştur.
Tarih ve Kültür
Avcılık ve Toplayıcılık Dönemi Paleolitik Çağ : MÖ 1 Milyon - MÖ 12.000
İnsanların Trakya'ya ilk olarak yaklaşık 1.000.000 yıl önce geldiği düşünülmektedir. Günümüzden 14.000 yıl öncesine kadar süregeldiği kabul edilen[kaynak belirtilmeli] ve kültür tarihinin en uzun dönemi olan bu süreç "Eski Taş Çağı" ya da "Avcılık ve Toplayıcılık Dönemi" olarak adlandırılmaktadır. Bu dönem boyunca av ve yenebilir bitki, yemiş toplayıcılığına dayalı bir beslenme düzeni ve göçebe bir yaşam biçimi hakim olmuş, kalıcı barınaklar yapılmamıştır. Oldukça uzun olan bu süreç içerisinde, dünya iklimi ile birlikte Trakya'nın ikliminde de önemli değişiklikler olmuş, birbiri ardına kuru soğuklardan yağışlı sıcağa kadar değişen iklim dönemleri, on binlerce yıl bölgeye hakim olmuştur. Bu dönemde, insanların el becerilerinde önemli gelişmeler olmuş, aletlerin büyük bölümü çakmak taşından ya da ağaç ve kemiklerden yapılmıştır. Bu döneme ait, Trakya'da bilinen en eski ve önemli buluntular, İstanbul yakınlarındaki Yarımburgaz Mağarası, Eskice Sırtı ile Ağaçlı Kumluğu'ndan gelmektedir. Yapılan arkeolojik kazılardan, Balkanlar ve Yakın Doğu'nun en uzun ve süreli tabakalaşmasının burada olduğu saptanmıştır. Yarımburgaz Mağarası'nda, Marmara Bölgesi'nin doğal çevre değişimini çok açık bir şekilde sergileyen jeolojik katmanlar ile birlikte, yaklaşık 600.000 yıl öncesine ait kültür katları da çok iyi korunmuş olarak bulunmuştur.
İlk Tarımcı Köy Toplulukları Dönemi Neolitik Çağ : MÖ 5800 - MÖ 4800
Dünya ikliminin günümüz koşullarına yakın bir duruma gelmesi ile birlikte, yaklaşık 8000 yıl önce Trakya'nın doğal çevre ortamı ve bitki örtüsü de bugünküne benzer özellikler kazanmış, insanlar değişen çevre koşullarına, gelişen teknolojileri ile uyum sağlamışlardır. Bu değişim, Anadolu'da 10 - 12 bin yıl kadar önce başlamıştır. İnsanlar ilk kez buğday, arpa, mercimek gibi tahılları tarıma alıp koyun, keçi, sığır ve domuz gibi hayvanları evcilleştirerek çiftçiliğe başlamış; ahşap, kerpiç ve taştan ilk kalıcı konutları yapmışlardır. Ancak bu gelişmelerin, çok zengin doğal çevre olanaklarına sahip olan Trakya'da Anadolu'dan daha sonra, yaklaşık olarak günümüzden 7000 yıl önce başladığı görülmektedir. Dönemin başlarından itibaren beslenmede su ürünleri, avcılık ve yaban yemiş toplayıcılığı da çiftçiliğin yanında devam etmiştir. Bölgede bilinen en eski çiftçi yerleşmeleri Enez yakınlarındaki Hoca Çeşme ile İstanbul yakınlarındaki Fikirtepe'dir. Hoca Çeşme'de yapılan arkeolojik kazılar, MÖ 6200 yıllarında tarihlenen ve tümü ile Orta Anadolu özellikleri gösteren, tarım ve hayvancılık yapan bir topluluğun ilk olarak burada yerleştiğini, daha sonra bunların yerel koşullara uyum sağlayarak, Bulgaristan'da bilinen kültürleri oluşturduğunu ortaya koymuştur. Hoca Çeşme'nin en eski katmanları, Balkanlar'da şimdiye dek bilinen en eski neolitik kültürü oluşturmaktadır.
Trakya'nın Neolitik Dönem kültürlerini en iyi yansıtan merkezlerden biri de Kırklareli'ye 3 kilometre uzaklıktaki Aşağıpınar tarih öncesi yerleşim alanıdır. Burada şimdiye kadar rastlanan en eski kültür katı MÖ 5800 yıllarına tarihlenmektedir. Anadolu Kronolojisi'ne göre Son Neolitik, Balkan Kronolojisi'nde ise Orta Neolitik Çağ'a, Karanavo II döneminde tarihlenen bu ilk yerleşim Demir Çağı'na dek süregelecek olan Trakya kültürünün de temellerinin atıldığı bir süreci temsil etmektedir. Bu dönem yapıtları, kalın ahşap direklerden oluşan bir çatı sistemine sahiptir. Yine bu direklerin arası dallarla örülmekte ve kalın bir kerpiç toprağı ile sıvanmış duvarlar yapılmaktaydı. Çok odalı olan yapıların içlerinde, ayrıca dallar ile örülmüş bölme duvarları, kil sekiler, ocak, fırın ve ambar gibi işlevsel alanlar da bulunmaktaydı. Bunların yanı sıra bazı yapıların içine kült amaçlı (dinî) olduğu düşünülen küçük bir bölüm, dokuma tezgâhına ayrılmış bir alan ile çok sayıda tahıl taneleri bulunmuştur. Yanarak kömürleştiği için günümüze kadar gelebilen tahıl tanelerinin incelenmesinden, MÖ 5800 yıllarında Aşağıpınar insanlarının iki tür buğday, arpa, burçak ve mercimek ekip biçtikleri, büyük bir olasılıkla da yağı için badem depoladıkları anlaşılmaktadır. Beslenmede ayrıca domuz, koyun, keçi ve sığırın yanı sıra geyik, karaca ve yaban sığırı avının da önemli bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. Şiddetli bir yangın ile tahrip olduğu anlaşılan Aşağıpınar'ın ilk tabakası her bakımdan Balkan Neolitik Kültürlerinin özelliklerini taşımaktadır. Ancak bu en alt tabaka, Anadolu kökenli çiftçi-köylülerin aradan geçen 300-400 yıl içinde Trakya'nın yerel koşullarına uyum gösterdiğini ortaya koymuştur. Artık bu topluluklar evlerini kerpiç ya da taş yerine meşe ağaçları, saz ve kamış kullanarak yapmaya başlamış, köylerde evler bitişik olarak değil, bağımsız birimler durumuna getirilmiştir. Yine bir değişiklik de evcil hayvanların arasında koyun ve keçinin yerini, Trakya ortamına daha uygun olan sığırın almış olmasıdır.
Gelişkin Köy Toplulukları Dönemi Kalkolitik Çağ: MÖ 4800 - MÖ 3200
Anadolu'da genel olarak tarım ve hayvancılığa dayalı yaşam biçiminin giderek geliştiği, daha kompleks toplumsal düzenin oluşmaya başladığı ve uzmanlık alanlarının belirlendiği, köy topluluklarının kentleşme sürecine girdiği bu zaman dilimi, Trakya tarih öncesi kültürlerinin de en gelişmiş ve görkemli dönemidir. Bu dönemin ilk başlarında, Orta Balkanlar'dan Anadolu içlerine kadar yayılan, parlak yüzeyli, siyah renkli çanak-çömleği ve ilginç insan biçimli heykelcikleri ile belirginleşen büyük kültür bölgesi, zaman içinde daha çok yeni özelliklerin hakim olduğu küçük gruplara bölünmektedir.
Kent Toplulukları ve Devletin Ortaya Çıkışı Tunç Çağı: MÖ 3200 - MÖ 1200
Anadolu ve Yakın Doğu'da MÖ 3. bin yıl, kentleşme hareketinin başladığı, yavaş yavaş şehir devletlerinin oluştuğu bir süreci temsil etmektedir. Batı Anadolu'da en iyi Truva ile tanınan bu kent kültürleri, artık yavaş yavaş çömlekçi çarkını kullanmakta, yeni oluşan yönetici sınıf, toplumun diğer kesimlerinden ayrı olarak, sur ile çevrili, küçük de olsa bir iç şehirde oturmaktadır. Ekonomiyi denetleyen bir ruhanî sınıfın da ortaya çıktığı, anıtsal tapınak yapıları ile belirginleşmektedir.
Siyasî Yapılanma ve Trak Beylikler Dönemi Demir Çağı: MÖ 13. - MÖ 6. yüzyıl
Tunç Çağı gelişim süreci içinde, geniş boyutlu ilişkilerin kurulduğu, büyük göçlerin yaşandığı ve ticaretin ortaya konduğu bir devir olarak dikkat çekmektedir. Yakın Doğu'nun büyük bölümünde olduğu gibi, Anadolu ve Ege'de de Tunça Çağı, bütün bu bölgeleri yakıp yıkan bir göç dalgasının etkisiyle sona ermiştir. Anadolu'da Hitit, Ege'de Miken uygarlıklarına son veren ve yaklaşık 300 yıl süren bir "karanlık çağ"ı başlatan bu göç dalgasının, Anadolu'yu etkileyen bir bölümünün Kırklareli-Trakya üzerinden geldiği sanılmaktadır.
Klasik ve Helenistik Dönemler: MÖ 5 - MÖ 1. yüzyıl
Büyük İskender Büstü MÖ 513-512 tarihinde, Persler'in İskit Seferi'ni mütekip Kırklareli topraklarına girdiği ve uzun bir süre [tarih kayıtlarına göre otuzdört yıl] burada kaldığı kesin olmakla birlikte, Trakya'da satraplık oluşturduğu yönünde bilgi de bulunmaktadır. Bu satraplığın merkezi, bugün Kırklareli'nin bir ilçesi olan Vize'dir. Odrisler'in oluşturduğu yeni yapılanmayla birlikte, Trakya ve Kırklareli'de [Bu cümlenin düzeltilmesini yazarına bırakalım. Ancak, çok anlamsız ve yuvarlak bir cümledir! Ayrıca, o tarihte Kırklareli'nin yerinde herhalde henüz ormanlar vardır!] yaşam biçimi ve kültürel yaşamda da değişiklikler olmuştur. Eski teokratik oluşumun yerine, soylu savaşçıların odağını oluşturduğu bir sistem geçmiştir. Bu durum soyluluk belirtisi olan bir atlı kavramı çevresinde odaklanarak, sanatta da kendini göstermiştir.
Osmanlı Dönemi Edirne Vilayet Matbaası Müdürü Şevket Dağdeviren'in yazdığı 1892 tarihli salnameye göre;
Kırkkilise sancağının bir kazası olan Kırkkilise, Rus işgaline kadar kaymakamlıkla yönetilirken, R: 1295 ; M: 1879/80 başında mutasarrıflık merkezi olmuş ve Lüleburgaz, Babaeski, Midye, Ahtapolu, Vize ve Tırnova kazaları buraya bağlanmıştır.
Kasabanın dört tarafı 120.000 dönümden fazla üzüm bağları ile çevrilmiştir. Kasabada 4.326.000, köylerinde 663.000, Pınarhisar ve Üsküp’te 2.130.000, toplamda 7.119.000 kiye şarap elde edilirdi.
Hükumet konağı, adliye, jandarma, posta ve telgraf daireleri,hapishane, 3 kışla, 1 topçu kışlası, asker hastanesi ve redif deposu vardı.
Kasabada 8 cami vardır. Bunların en büyüğü Büyük Cami, diğerleri, Karakaş Cami, Bayezid Cami, Kapan Cami, Hacı Zekeriya Cami, Pehlivan Ağa Cami, Küçük Cami ve Kışla Cami’dir.
Kırkkilise’de biri 60, diğeri 20 beygir gücünde 2 un fabrikası vardır. Çalışan 45 işçi yılda 109.000 çuval yani 8.300.000 kiye un üretirdi. Bene ve Büyükdere köylrinde de su ile çalışan 26 beygir gücünde 2 un fabrikası vardı.
Kırkkilise kasabasında şayak, fanila, çul, çuval üretmeye yarayan 45 ve Mandıra köyünde 3 tane halı tezgahı vardı. Bunlarda 191 işçi yılda 4150 zira şayak, ve fanila ile 6360 adet çul, çuval ve halı üretirdi.[4]
Unfortunately no accommodations were found.
Unfortunately no tours were found.